Bu Web Site Onur Can Coşar Anısına Yaptırılmıştır veya
Devam
Onur Can: Hayranlık uyandıracak düzeyde zeki, sosyal ve şefkatli insan. O, gerçek olamayacak kadar güzeldi ve bu dünyaya fazla gelen bir ışığı vardı. O kadar güzel yürekliydi ki bir avuç verdiğinizi o koca yüreğinde büyütür, büyütür, sanki onun için dünyalara sığmaz bir iyilik yapmışsınız gibi övgü dolu sözlerle size teşekkür ederdi. Gördüğü herşeyi güzel görme, dokunduğu her şeye anlam ve değer katma gibi becerilerle donatılmıştı benim güzel yavrum. Bir insan, hayatındaki her şeyi bu kadar mı güzel yaşar? Bu kadar mı herkeste sevecek bir şeyler bulur? İpi göğüsleyip, başarıyı yakalayıp bu kadar mı başarır mütevazı kalmayı?
Üniversite sınav sürecinde tüm öğrencilerin isyan bayrağını çektiği günlerde bile Onur Can, çalışmanın, çalışmanın karşılığını almanın keyfini çıkarıyordu! Odama heyecanlı heyecanlı girip "Hocam mutlaka görüşmemiz lazım bugün. Sizinle netlerimi paylaşmam lazım" deyişini, attığı her adımdan zevk alışını, mücadeleyi kendisi için keyif alınır bir yaşam alanına çevirmesini hayranlıkla izledim ben hep. Ailesinden bu denli sevgiyle bahseden bir başka öğrencim olmadı, küstüğü arkadaşına duyduğu özlemi ve onunla barışma isteğini bu kadar samimi ve çocuksu bir güzellikte itiraf edeni de olmadı…
Müzik yaptıkça büyüyen kalbine, ECHO arkadaşlarıyla elde ettiği başarının hayatını nasıl aydınlattığına hep tanıklık ettim. O yüzden de ben onun en büyük hayranıyım. Hayatıma girdiği, onunla çalışma onurunu bana tattırdığı, hayatının bir noktasında beni de kendisine dâhil ettiği için çok şanslıyım, biliyorum… Ve Onur Can ile ilgili hiç pişmanlığım yok, ne mutlu bana ki O'nu sevdiğimi her görüşmemizde paylaştım, hissettirdim. O da gülüşü sıcacık tavrı, bakışlarıyla benim onu sevdiğimi bildiğini hep belli etti. Hiçbir söze ihtiyacı olmayan derin bir sevginin paylaşımıydı aramızdaki.
Ve şimdilerde zor bulunur bir bağlılıkla ailesinden bahsedişi, anne-babasına ithafen söylediği güzel sözler karşımdaki adamın nasıl da başka bir dünyadan gelmiş gibi inanılmaz olduğunu hep gösterdi bana. Yatılı kalmasına gönlü el vermeyen ailesinin, Onur Can'ın hayatı ve çalışmaları daha da güzel gitsin diye İstanbul'dan Adana'ya taşınması süreci Onu zaman zaman mahzunlaştırıyor, ama çalışmalarını daha iyi yapması için de kamçılıyordu. Yıllarca hayalini kurmuştu İTÜ Makine Mühendisliğinin. Şimdi ailesi de onun için dönmüştü Adana'ya. Onlara karşı hissettiği vefa inanılmaz derecede etkileyiciydi. "Hocam annemler benim için döndüler. Kardeşimin okulunu değiştirdiler benim için, tüm düzenini değiştirdiler. Benimde onlar için en iyisini yapmam lazım. İnanılmazlar, çok seviyorum hepsini" diyen bir çocuğu sevmekten başka ne yapabilirsiniz? Annesine söz verdiği için hiç sigara içmemiş, bu dünyada da melek kalmayı başarmış gencecik bir fidandı OnurCanımız.
Onun kaybı tarifi ve telafisi olmayan bir boşluk yarattı hayatımızda. Biliyorum, kimse o boşluğu dolduramayacak ve ben onun hatıralarıyla teselli bulacağım. Eskinin izini sürer gibi onun fotoğraflarıyla yaşıyorum o gittiğinde beri. Onun fotoğrafları, onun gülüşü, onun bakışı, onun altın saçları, onun güzel parmakları…
O 19 yıllık acele yaşanmış hayatında hayali kurulan ideal öğrenci olmayı da başardı, müzik yapan yetenekli bir genç olmayı da, arkadaşlarının CanCan'ı olarak sevilip koklanmayı da, ailesinin gururu, birtanesi, bebeği, hayırlı evladı olmayı da, Özlem Hocasının gözbebeği olmayı da… Mutluluk içinden taşıyordu sanki. Hayat nasıl gidiyor sorusuna cevabı hep "harika hocam, çok iyi hocam, gayet iyi" olur mu bir insanın, oluyordu işte. Ve Onurcan İTÜ'de de çok mutluydu, hiç zorlanmıyordu ve herşey yolundaydı. Sesi hep ışıklı, hep şendi.
Arkasında bıraktığı sevgi dolu hatırası, güzeller güzeli kardeşi, muhteşem anne-babası, müziği onun mirasıdır. O mirasa sahip çıkacak, o mirasla teselli edeceğiz kendimizi. Onsuzlukla başetmenin başka yolu yok benim için. O cennetinden gülümseyecek bana, hayatın küçük, gündelik detaylarını aralayacak ve her an kendini hatırlatacak bana. Hatırlamak, unutmamak tek sığınağım.
Özlem Algan
TAC Rehberlik Öğretmeni
Onur Can Grup Resimleri ve Albümü
Onur can'ın kaleminden
Onur Can Videoları
Onur Can'ın ALBÜMÜ
TAC
This is the video that was part of our tribute to Onur Can during the recent Youth and Sports Day ceremony. Okan Yolbulan of 11C took the photos I collected and did a wonderful job of arranging them against the background of the special Echo song for him. - Sheila Salim 22 Mayıs 2014
Onur Can’a…
“Herkesin bir zaman makinesi vardır. Bizi geçmişe götürenleri anılarımız, geleceğe götürenleri ise umutlarımızdır.” Ne de güzel hatırlayacağım seni Onur Can. TAC’ deki ilk öğrencilerimdendin 5 sene öncesinde, sınıf öğretmeninizdim. İlk ders haftasının sonunda tedirgindin yanıma gelip okula alışamadığını söylediğinde. O kadar masumdun ki…
Zaman öylesine hızlı geçerken ne çok şeye alıştık Onur Can, ne çok şey öğrendik. O naif görüntünün altında yatan kendine güveni gösterdin bana daha hazırlıktayken. Ne kadar düşünceli ve duygusal olduğunu gördüm sonrasında. En çok da kendini ifade edişini sevdim, doğru bildiklerinin arkasında durmanı sevdim, vazgeçmeyişini ve her daim gülümsemeni… Gurur duydum başardıklarınla.
Gelecekten umutluyum, zaman makinamın geleceğinde senin gibi öğrencileri tanıma ve tanıtma umudu var çünkü.
Nurlar içinde uyu güzel çocuk…
Yanılmıyorsam sene 2009…
Yaz… bir haziran akşamüstü Kireçburnu’ndaki Ali Baba Balıkçısına gittim…
Oturduğum masanın karşısında gencecik bir aile 2 güzel oğulları ile gelmişler boğaz serinliğinde yemek yiyecekler anlaşılan…
Ailenin küçük oğlu masaların etrafında dolaşıyor, oynuyor.. Yanıma yaklaşınca sordum.. Gel bakayım yanıma .. Senin adın ne? Soruma cevabı aynen şuydu…
“Benim Abim Tarsus Amerikan Kolejinde okuyor..” İşte o zaman anladım… Ailenin keyfini, gururunu, mutluluğunu…
“Hadi” dedim “abine söyle o da gelsin hep beraber konuşalım bu TAC işini zira bende orada okudum” dedim…
O gün tanıdım Onur’u ve güzel ailesini… Bana benim zamanımın TAC sini sordu ben ona onun TAC sini sordum…
Ailesi ile konuşurken oğulları ile ne kadar gurur duyduklarını gördüm…
Sonra yine ailesi ile birlikte Adana 5 Ocak Lokantasında karşılaştık o çocuk delikanlı olmuştu. Ve mezun oldu çok sevdiğimiz okulumuzdan Onur…
5-6 gün önce haberi gördüm… İnanamadım… Ve bugün bunları yazıyorum…
Mantıklı olan Onur’un benim için böyle bir yazı yazması idi… Çok üzgünüm…
Güzel ailesine sabır diliyorum. Seni çok özleyeceğiz Onur Kardeşim…
O sıcak gülüş…
Hakkında en ufak bir fikrimin bile olmadığı, daha önce sohbetlerde bahsi bile geçmemiş bir yerdeyim. Nasıl olacaktı; nasıl alışacaktım buralara ben ve yalnızlığım? İlk dersim 12 MF sınıfına, ne zor olacak kim bilir! Görüntüm gayet kendinden emin, duygularım bir çocuk kadar ürkek. Derin bir nefes alarak girdiğim sınıfta nefesimi vermeden o sıcak gülümseme. Güzel bir ses tonu ile ondan daha güzel bir çehre ile ‘ Merhaba Hocam, hoş geldiniz ’ diyen aydınlık yüzlü bir delikanlı. Birden bire o kasvetli sis perdesi aralanıverdi; yüreğimde bir sıcaklık o gülümseme sayesinde. Ders bittiğinde sanki yıllardır yanlarındaymışçasına rahat, çok şey paylaşmışçasına onlardan biri. Düşündükçe köklerimin tutunması için bana yardım eden o sıcacık gülüşü hep sen gelirsin aklıma.
O gülüşün ve karşılamanın sahibi ender güzellik;
Sana da merhaba ONURCAN’ım sana da merhaba;
O gülüşünle kıskandırma vaktidir melekleri,
Sana da merhaba GÜZEL KARDEŞİM sana da merhaba.
İnanamazsın,
Kabul edemezsin,
Anlayamazsın,
Gerçek olmasın istersin,
Kendini suçlarsın,
Sürekli sorarsın, neden, nasıl diye
Tutunmaya çalışırsın anılara geçen her güne rağmen,
Keşke onun yerinde ben olsaydım dersin,
Keşke dersin, keşke öyle, keşke böyle,
Tadı tuzu olmaz geriye kalan hiçbir şeyin,
Her geçen gün daha da derinleştirir,
Unutmaya başladığını sandığında yine o andasındır,
Haberlerde okursun; bir genç…
Dilin varmaz söylemeye,
Anlarsın yalnız olmadığını,
Böyle yaşamayı öğrenirsin tekrardan,
Artık hep eksiksindir.
Yaşayan bilir,
Ateş düştüğü yeri yakar.
Onur, abime selam söyle, yalnız değilsin de.
Onurcan’ım. Beş yıllık çok sevdiğim dönem arkadaşım. Yeri birbirinden özel o kadar çok anın varki, hangisini yazsam bilemiyorum. İki küçük anımı anlatmama izin verin:
İlki beni tanımayanlar için çok küçük gelebilir. Çünkü altı üstü bir berber macerasıydı. Beni görmemiş olanlar için belirteyim, 5 yıllık TAC öğrencilik hayatımda saçımı bir kere kestirdim. Gür bonus saçlarımla tanınırdım. Lise ikide sınıf arkadaşlarımdan kesmem için para teklifi alacak kadar nam salmıştı saçlarım. Lise sonda saçlarımı kesmek istedim. Kimsenin haberi olsun istemedim. Abim, ebeveynlerim bilmezken Onurcan’ın yanına gittim. Dedim kardeşim bu benim için büyük bir şey. Sen yanımda olursan kendimi daha rahat hissederim, gelir misin? Bir kez kırmadı beni, o günde geldi kardeşim. Saçlarımı kazıtırken yanımda oldu. Saçlarımın önce komik komik şekillerde kestirdi, o hallerimle fotoğraflar çekildik. Beni düşünmesi bile geren bu olayı bile eğlenceli hale getirdi. O gün sonunda bir kez daha anlamıştım neden Onurcan’a güvendiğimi, neden kardeşimle birlikte zaman geçirmekten çok keyif aldığımı
Lise sonda Onurcan’ımla aynı sınıftaydık. Matematikçimiz Tuğba Hoca Onurcan’a sürekli Umutcan derdi. Onurcan, hocamızı günlerce sabırla düzeltti. Hoca ben Umutcan değilim ben Onurcan’ım dedi. Ayını gününü hatırlamam ama ben kardeşimi sadece bir kez sinirli gördüm. O da yine bu matematik derslerinin birinde oldu. Tuğba Hoca Onurcan’a yine Umutcan deyince kardeşim sinirlendi. Kollarını iki yana açarak ayağa kalktı. Hocam dedi sizi uyarıyorum. Bana bir daha Umutcan derseniz ben size yapacağımı biliyorum! Gözlerime inanamadım. Onurcan, Hocayı tehdit etti... On beş dakika sonra, beklediğim oldu. Tuğba Hoca Umutcan dedi. Onurcan çözdüğü testi de alarak hocanın yanına giderken bir yandan sinirli bir o kadar da esprili ses tonuyla; “Yeter artık, artık benim için Mahmut Hocasınız, Mahmut Hoca!” diyordu. Yanına vardığında çözdüğü testi uzatarak ” Mahmut Hocam, bu soruyu bana çözer misiniz, Mahmut Hocam” diyerek hayatımda gördüğüm en mizah dolu tepkisini sürdürdü. Tuğba Hoca bir daha Onurcan’ın adını karıştırmadı fakat kardeşimle aramda bu anı tazeliğini hiç yitirmedi. Ne zaman bana yeni birini tanıştırsa, kız olsun erkek olsun hep Mahmut diye tanıtırdı.
“Eren, grubumuza solist buldum”
“Çok iyi abi, kim”
“Mahmut!”
Onurcan.
Temiz yürekli, güzel gülüşlü çocuk. Erken gittin be yanımızdan, erken ayrıldın. Daha öğreneceğin çok şey, yapacağın çok iş vardı.
Her zaman merak duyardın etrafına. Neler oluyor neler yeni öğrenmek isterdin. Bunu da içindeki altı yaşındaki çocukla yapardın, sevgiyle, sevinçle, mutlulukla, coşkuyla. Hepimizin içindeki çocuk seninkini kıskanırdı. Hiçbirimizinki öyle neşeli değildi. Bu ufacık ömrümüzde kendi çapımızda yaşadığımız minik, önemsiz üzüntüler üzmüş bizimkini, seninki dimdik, ışık saçan bir şekilde yaşardı seninle.
O içinde yaşayan çocuk yüzüne de yansırdı. Ne güzel gülerdin. Ne çok severdin sevdiklerinle uğraşmayı. Deli ederdin bazen bizi. Rahat durmazdın. Elimizde bir şey gördüğün anda onu alıp onunla oynamak isterdin. Biraz kızmaya başlasak kıs kıs gülerdin en gıcık ama şirin ifadenle. Orta noktada durmayı da ne çok severdin en mütevazı halinle. Hepimiz de bayılırdık senin anlattıklarına.
İnsanlar neler diyor senin için, nasıl övüyorlar seni bir duysan. Ne çok sevmişler seni. Ne çok özlüyorlar.
Canım arkadaşım, şuan bu yazıyı yazmak benim için o kadar zor ki, çünkü buraya ne yazsam senin o içten dostluğunu anlatmaya yetmez. Senin dostluğun sayesinde çok şey öğrendim. Sana ne anlatsam ilgi ile dinlemeni, beni teselli etmeni, benimle sürekli uğraşmanı J, benimle paylaştıklarını, beraber eve dönmelerimizi ve buraya sığdıramayacağım kadar çok olan güzel anılarımızı hiç unutmayacağım. Tertemiz kalbin ve o muzur gülümsemenle kalbimde yerini asla dolduramayacağım bir boşluk yarattın. İyiki benim bitanecik dostumsun, iyiki seni tanımışım, seni çok seviyorum.
Zihninize kelimeler doluşur, anlatmak istediğiniz çok şeyiniz olur, her biri bir telaş içerisinde kalır da sözcüklerin ama yetmez hiçbiri anlatmaya, sanki bir şeyler hep eksik hep yarımdır, tamamlamak ancak kahramanın kendisi ile mümkündür ve düşünceler söze bir türlü dökülemez ya işte Onurcan’ı anlatmak tam olarak böyle bir şey, sonunda siz onu “iyisi mi kendiniz tanıyın” diyesiniz gelir. O an içiniz buz keser ve aklınıza takılır ona ait an(ı)larda kalan kareler…
Mesela derstesiniz; sınıfta zeki, disiplinli, espirili…
Kulüp çalışmalarında; sahnede esas oğlan, filmin müziğini yapanlardan, sahne dekorlarını ustalıkla tasarlayanlardan, söz konusu iş olunca ciddi, sonrasında hayat dolu, hep eğlenceli, sevecen ve samimi…
Haksızlık etmek istemem bunlar kısacık ömrüne sığabilecek sadece birkaç tanesi.
Ve aklımızda her daim kalacak zamanın silemeyeceği, yüreğimiz donmuşken bize tekrar hayat veren her fotoğraf karesinde yüzünde görebileceğiniz gülümseyişi…
Arkadaşlar yıldızlar gibidir her zaman görünmezler ama biliriz ki hep oradadırlar.
Canım Kardeşim;
Ne kadar garip dimi sanki her zaman birlikte olup hiçbir zaman ayrılmayacak gibiydik sözde vermiştik birbirimize. Bunları düşünürken hayatın ne kadar kısa ve olumlu olduğunu unutmuşuz. Geçen sene sınavla ilgili her ümitsizliğimde yanımda olan her mutsuzluğumda kolumdan tutup kaldıran centilmen bana varlığıyla güç veren canım kardeşim. Sen bir insanın bu hayatta sahip olabileceği en güzel kardeştin. Kimseye bir kötülük düşünmeyen her zaman iyiden yana olan. Bazen düşünüyorum neden benim kardeşim, neden bize bu oldu diye içinden çıkamıyorum. En çokta Kazım Büfe’de seninle tost yiyip senin sevdiğin o iğrenç vişneli limonlu karışımı içmeyi özlüyorum. Seni özlüyorum kardeşim, çok özlüyorum ama sana söz veriyorum bizde senin yanına gelene kadar seni yaşatacağız.
Nasılsa bir gün buluşacağız kardeşim nasılsa bir gün buluşacağız…
Adı gibi onurlu bir adamdır Onur Can Coşar, bu bir veda veya ayrılık notu değil, O sadece bizi ondan daha çok seven birinin yanına alındı… O yüzden zamansız veya çok erken denilemez çünkü öyle bir zaman gelecek ki tekrar bir arada olacağız ve fotoğraflardaki gibi eski zamanlardaki gibi gülümseyerek bakacağız birbirimize… O şuan burada olmasa bile bize ondan geriye kalan arkadaşlığı, kardeşliği, sevgisi ve hatıraları halen burada…
Boşuna demedik birbirimize şarkılarımızda “Yolun sonunda bir sen varsın bir de ben dostum neden ağlarsın? Bitmedi burda sen hep aklımdasın kanımdasın ve de arkamdasın” diye..
Ne mutlu bize ki böyle bir adamla birlikte adımızı ve sanatımızı ölümsüzleştirdik… adı gibi onurlu bir adamdır Onur Can Coşar böyle bir adam ne unutulur ne unutulabilir ne de unutturulur…
Benim için bu satırları yazmak çok zor. Yazıp yazıp geri siliyorum. Kelimelerin tükendiği yer burasıymış sanırım.
Onurcan’ın ne kadar temiz kalpli, ne kadar iyi biri olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğundan eminim. Benim çevremdeki yaşamayı en çok seven insan da oydu. Her anından zevk almasını bilirdi. Ortamda morali bozuk olan biri olduğu zaman hemen düzeltmeye çalışırdı.
Hiç unutmuyorum babamı kaybettiğim zamanlarda bize gelip beni eğlendirmek için Almanca rap yapmıştı, videoları duruyor hala. Çok gülmüştüm. Açıp açıp izliyorum. Sanki dün gibi. Prepteyken aynı müzik merkezine gidiyorduk, bizi aynı gruba koymuşlardı. Hem aynı sınıftaydık hem de aynı grupta olunca bayağı yakın arkadaş olmuştuk. O günden bu zamana bu yakınlık hiç bitmedi zaten. Sonra DI ( Destination Imagination Club) için iki tane beste yaptık onunla. Birbirimize dudester diyoruz diye birinin adını dudester koymuştuk. Kaydederken çok eğlenmiştik ve günler boyu herkese dinletmiştik övünerek. DI için okul sonrası geç saatlere kadar çalışıyorduk. Herkes çok bitkin düşüyordu, sinirlerimiz çok yıpranıyordu ama o yine hep gülüyordu.
Bilmiyorum ne zaman düşünsem aklıma gülerken geliyor Onurcan. Hep mutluydu, hep mutlu etmeye çabalıyordu. En son üç hafta kadar önce Kanada’dan döndüğümde havaalanında karşılamaya gelmişti beni. Kocaman sarılmıştım ona. 5 seneden biraz uzun senedir yakın arkadaşım, dolu dolu bir sürü anı biriktirdik. Birlikte hep dalgasını geçecek bir şeyler bulduk, hep güldük. Şuan da 19. doğum günümde bana aldığı canavarlı çorapları giyiyorum. Karşımda fotoğrafı var, geldiğim gibi odama astım hemen. İnan aklımdan hiç çıkmıyorsun kardeşim. Fazla erken oldu bu ayrılık; ama ben senin anılarını hep taze tutacağım. Huzur içinde uyu.
Onur Can’a…
“Herkesin bir zaman makinesi vardır. Bizi geçmişe götürenleri anılarımız, geleceğe götürenleri ise umutlarımızdır.” Ne de güzel hatırlayacağım seni Onur Can. TAC’ deki ilk öğrencilerimdendin 5 sene öncesinde, sınıf öğretmeninizdim. İlk ders haftasının sonunda tedirgindin yanıma gelip okula alışamadığını söylediğinde. O kadar masumdun ki…
Zaman öylesine hızlı geçerken ne çok şeye alıştık Onur Can, ne çok şey öğrendik. O naif görüntünün altında yatan kendine güveni gösterdin bana daha hazırlıktayken. Ne kadar düşünceli ve duygusal olduğunu gördüm sonrasında. En çok da kendini ifade edişini sevdim, doğru bildiklerinin arkasında durmanı sevdim, vazgeçmeyişini ve her daim gülümsemeni… Gurur duydum başardıklarınla.
Gelecekten umutluyum, zaman makinamın geleceğinde senin gibi öğrencileri tanıma ve tanıtma umudu var çünkü.
Nurlar içinde uyu güzel çocuk…
Yanılmıyorsam sene 2009…
Yaz… bir haziran akşamüstü Kireçburnu’ndaki Ali Baba Balıkçısına gittim…
Oturduğum masanın karşısında gencecik bir aile 2 güzel oğulları ile gelmişler boğaz serinliğinde yemek yiyecekler anlaşılan…
Ailenin küçük oğlu masaların etrafında dolaşıyor, oynuyor.. Yanıma yaklaşınca sordum.. Gel bakayım yanıma .. Senin adın ne? Soruma cevabı aynen şuydu…
“Benim Abim Tarsus Amerikan Kolejinde okuyor..” İşte o zaman anladım… Ailenin keyfini, gururunu, mutluluğunu…
“Hadi” dedim “abine söyle o da gelsin hep beraber konuşalım bu TAC işini zira bende orada okudum” dedim…
O gün tanıdım Onur’u ve güzel ailesini… Bana benim zamanımın TAC sini sordu ben ona onun TAC sini sordum…
Ailesi ile konuşurken oğulları ile ne kadar gurur duyduklarını gördüm…
Sonra yine ailesi ile birlikte Adana 5 Ocak Lokantasında karşılaştık o çocuk delikanlı olmuştu. Ve mezun oldu çok sevdiğimiz okulumuzdan Onur…
5-6 gün önce haberi gördüm… İnanamadım… Ve bugün bunları yazıyorum…
Mantıklı olan Onur’un benim için böyle bir yazı yazması idi… Çok üzgünüm…
Güzel ailesine sabır diliyorum. Seni çok özleyeceğiz Onur Kardeşim…
O sıcak gülüş…
Hakkında en ufak bir fikrimin bile olmadığı, daha önce sohbetlerde bahsi bile geçmemiş bir yerdeyim. Nasıl olacaktı; nasıl alışacaktım buralara ben ve yalnızlığım? İlk dersim 12 MF sınıfına, ne zor olacak kim bilir! Görüntüm gayet kendinden emin, duygularım bir çocuk kadar ürkek. Derin bir nefes alarak girdiğim sınıfta nefesimi vermeden o sıcak gülümseme. Güzel bir ses tonu ile ondan daha güzel bir çehre ile ‘ Merhaba Hocam, hoş geldiniz ’ diyen aydınlık yüzlü bir delikanlı. Birden bire o kasvetli sis perdesi aralanıverdi; yüreğimde bir sıcaklık o gülümseme sayesinde. Ders bittiğinde sanki yıllardır yanlarındaymışçasına rahat, çok şey paylaşmışçasına onlardan biri. Düşündükçe köklerimin tutunması için bana yardım eden o sıcacık gülüşü hep sen gelirsin aklıma.
O gülüşün ve karşılamanın sahibi ender güzellik;
Sana da merhaba ONURCAN’ım sana da merhaba;
O gülüşünle kıskandırma vaktidir melekleri,
Sana da merhaba GÜZEL KARDEŞİM sana da merhaba.
İnanamazsın,
Kabul edemezsin,
Anlayamazsın,
Gerçek olmasın istersin,
Kendini suçlarsın,
Sürekli sorarsın, neden, nasıl diye
Tutunmaya çalışırsın anılara geçen her güne rağmen,
Keşke onun yerinde ben olsaydım dersin,
Keşke dersin, keşke öyle, keşke böyle,
Tadı tuzu olmaz geriye kalan hiçbir şeyin,
Her geçen gün daha da derinleştirir,
Unutmaya başladığını sandığında yine o andasındır,
Haberlerde okursun; bir genç…
Dilin varmaz söylemeye,
Anlarsın yalnız olmadığını,
Böyle yaşamayı öğrenirsin tekrardan,
Artık hep eksiksindir.
Yaşayan bilir,
Ateş düştüğü yeri yakar.
Onur, abime selam söyle, yalnız değilsin de.
Onurcan’ım. Beş yıllık çok sevdiğim dönem arkadaşım. Yeri birbirinden özel o kadar çok anın varki, hangisini yazsam bilemiyorum. İki küçük anımı anlatmama izin verin:
İlki beni tanımayanlar için çok küçük gelebilir. Çünkü altı üstü bir berber macerasıydı. Beni görmemiş olanlar için belirteyim, 5 yıllık TAC öğrencilik hayatımda saçımı bir kere kestirdim. Gür bonus saçlarımla tanınırdım. Lise ikide sınıf arkadaşlarımdan kesmem için para teklifi alacak kadar nam salmıştı saçlarım. Lise sonda saçlarımı kesmek istedim. Kimsenin haberi olsun istemedim. Abim, ebeveynlerim bilmezken Onurcan’ın yanına gittim. Dedim kardeşim bu benim için büyük bir şey. Sen yanımda olursan kendimi daha rahat hissederim, gelir misin? Bir kez kırmadı beni, o günde geldi kardeşim. Saçlarımı kazıtırken yanımda oldu. Saçlarımın önce komik komik şekillerde kestirdi, o hallerimle fotoğraflar çekildik. Beni düşünmesi bile geren bu olayı bile eğlenceli hale getirdi. O gün sonunda bir kez daha anlamıştım neden Onurcan’a güvendiğimi, neden kardeşimle birlikte zaman geçirmekten çok keyif aldığımı
Lise sonda Onurcan’ımla aynı sınıftaydık. Matematikçimiz Tuğba Hoca Onurcan’a sürekli Umutcan derdi. Onurcan, hocamızı günlerce sabırla düzeltti. Hoca ben Umutcan değilim ben Onurcan’ım dedi. Ayını gününü hatırlamam ama ben kardeşimi sadece bir kez sinirli gördüm. O da yine bu matematik derslerinin birinde oldu. Tuğba Hoca Onurcan’a yine Umutcan deyince kardeşim sinirlendi. Kollarını iki yana açarak ayağa kalktı. Hocam dedi sizi uyarıyorum. Bana bir daha Umutcan derseniz ben size yapacağımı biliyorum! Gözlerime inanamadım. Onurcan, Hocayı tehdit etti... On beş dakika sonra, beklediğim oldu. Tuğba Hoca Umutcan dedi. Onurcan çözdüğü testi de alarak hocanın yanına giderken bir yandan sinirli bir o kadar da esprili ses tonuyla; “Yeter artık, artık benim için Mahmut Hocasınız, Mahmut Hoca!” diyordu. Yanına vardığında çözdüğü testi uzatarak ” Mahmut Hocam, bu soruyu bana çözer misiniz, Mahmut Hocam” diyerek hayatımda gördüğüm en mizah dolu tepkisini sürdürdü. Tuğba Hoca bir daha Onurcan’ın adını karıştırmadı fakat kardeşimle aramda bu anı tazeliğini hiç yitirmedi. Ne zaman bana yeni birini tanıştırsa, kız olsun erkek olsun hep Mahmut diye tanıtırdı.
“Eren, grubumuza solist buldum”
“Çok iyi abi, kim”
“Mahmut!”
Onurcan.
Temiz yürekli, güzel gülüşlü çocuk. Erken gittin be yanımızdan, erken ayrıldın. Daha öğreneceğin çok şey, yapacağın çok iş vardı.
Her zaman merak duyardın etrafına. Neler oluyor neler yeni öğrenmek isterdin. Bunu da içindeki altı yaşındaki çocukla yapardın, sevgiyle, sevinçle, mutlulukla, coşkuyla. Hepimizin içindeki çocuk seninkini kıskanırdı. Hiçbirimizinki öyle neşeli değildi. Bu ufacık ömrümüzde kendi çapımızda yaşadığımız minik, önemsiz üzüntüler üzmüş bizimkini, seninki dimdik, ışık saçan bir şekilde yaşardı seninle.
O içinde yaşayan çocuk yüzüne de yansırdı. Ne güzel gülerdin. Ne çok severdin sevdiklerinle uğraşmayı. Deli ederdin bazen bizi. Rahat durmazdın. Elimizde bir şey gördüğün anda onu alıp onunla oynamak isterdin. Biraz kızmaya başlasak kıs kıs gülerdin en gıcık ama şirin ifadenle. Orta noktada durmayı da ne çok severdin en mütevazı halinle. Hepimiz de bayılırdık senin anlattıklarına.
İnsanlar neler diyor senin için, nasıl övüyorlar seni bir duysan. Ne çok sevmişler seni. Ne çok özlüyorlar.
Canım arkadaşım, şuan bu yazıyı yazmak benim için o kadar zor ki, çünkü buraya ne yazsam senin o içten dostluğunu anlatmaya yetmez. Senin dostluğun sayesinde çok şey öğrendim. Sana ne anlatsam ilgi ile dinlemeni, beni teselli etmeni, benimle sürekli uğraşmanı J, benimle paylaştıklarını, beraber eve dönmelerimizi ve buraya sığdıramayacağım kadar çok olan güzel anılarımızı hiç unutmayacağım. Tertemiz kalbin ve o muzur gülümsemenle kalbimde yerini asla dolduramayacağım bir boşluk yarattın. İyiki benim bitanecik dostumsun, iyiki seni tanımışım, seni çok seviyorum.
Zihninize kelimeler doluşur, anlatmak istediğiniz çok şeyiniz olur, her biri bir telaş içerisinde kalır da sözcüklerin ama yetmez hiçbiri anlatmaya, sanki bir şeyler hep eksik hep yarımdır, tamamlamak ancak kahramanın kendisi ile mümkündür ve düşünceler söze bir türlü dökülemez ya işte Onurcan’ı anlatmak tam olarak böyle bir şey, sonunda siz onu “iyisi mi kendiniz tanıyın” diyesiniz gelir. O an içiniz buz keser ve aklınıza takılır ona ait an(ı)larda kalan kareler…
Mesela derstesiniz; sınıfta zeki, disiplinli, espirili…
Kulüp çalışmalarında; sahnede esas oğlan, filmin müziğini yapanlardan, sahne dekorlarını ustalıkla tasarlayanlardan, söz konusu iş olunca ciddi, sonrasında hayat dolu, hep eğlenceli, sevecen ve samimi…
Haksızlık etmek istemem bunlar kısacık ömrüne sığabilecek sadece birkaç tanesi.
Ve aklımızda her daim kalacak zamanın silemeyeceği, yüreğimiz donmuşken bize tekrar hayat veren her fotoğraf karesinde yüzünde görebileceğiniz gülümseyişi…
Arkadaşlar yıldızlar gibidir her zaman görünmezler ama biliriz ki hep oradadırlar.
Canım Kardeşim;
Ne kadar garip dimi sanki her zaman birlikte olup hiçbir zaman ayrılmayacak gibiydik sözde vermiştik birbirimize. Bunları düşünürken hayatın ne kadar kısa ve olumlu olduğunu unutmuşuz. Geçen sene sınavla ilgili her ümitsizliğimde yanımda olan her mutsuzluğumda kolumdan tutup kaldıran centilmen bana varlığıyla güç veren canım kardeşim. Sen bir insanın bu hayatta sahip olabileceği en güzel kardeştin. Kimseye bir kötülük düşünmeyen her zaman iyiden yana olan. Bazen düşünüyorum neden benim kardeşim, neden bize bu oldu diye içinden çıkamıyorum. En çokta Kazım Büfe’de seninle tost yiyip senin sevdiğin o iğrenç vişneli limonlu karışımı içmeyi özlüyorum. Seni özlüyorum kardeşim, çok özlüyorum ama sana söz veriyorum bizde senin yanına gelene kadar seni yaşatacağız.
Nasılsa bir gün buluşacağız kardeşim nasılsa bir gün buluşacağız…
Adı gibi onurlu bir adamdır Onur Can Coşar, bu bir veda veya ayrılık notu değil, O sadece bizi ondan daha çok seven birinin yanına alındı… O yüzden zamansız veya çok erken denilemez çünkü öyle bir zaman gelecek ki tekrar bir arada olacağız ve fotoğraflardaki gibi eski zamanlardaki gibi gülümseyerek bakacağız birbirimize… O şuan burada olmasa bile bize ondan geriye kalan arkadaşlığı, kardeşliği, sevgisi ve hatıraları halen burada…
Boşuna demedik birbirimize şarkılarımızda “Yolun sonunda bir sen varsın bir de ben dostum neden ağlarsın? Bitmedi burda sen hep aklımdasın kanımdasın ve de arkamdasın” diye..
Ne mutlu bize ki böyle bir adamla birlikte adımızı ve sanatımızı ölümsüzleştirdik… adı gibi onurlu bir adamdır Onur Can Coşar böyle bir adam ne unutulur ne unutulabilir ne de unutturulur…
Benim için bu satırları yazmak çok zor. Yazıp yazıp geri siliyorum. Kelimelerin tükendiği yer burasıymış sanırım.
Onurcan’ın ne kadar temiz kalpli, ne kadar iyi biri olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğundan eminim. Benim çevremdeki yaşamayı en çok seven insan da oydu. Her anından zevk almasını bilirdi. Ortamda morali bozuk olan biri olduğu zaman hemen düzeltmeye çalışırdı.
Hiç unutmuyorum babamı kaybettiğim zamanlarda bize gelip beni eğlendirmek için Almanca rap yapmıştı, videoları duruyor hala. Çok gülmüştüm. Açıp açıp izliyorum. Sanki dün gibi. Prepteyken aynı müzik merkezine gidiyorduk, bizi aynı gruba koymuşlardı. Hem aynı sınıftaydık hem de aynı grupta olunca bayağı yakın arkadaş olmuştuk. O günden bu zamana bu yakınlık hiç bitmedi zaten. Sonra DI ( Destination Imagination Club) için iki tane beste yaptık onunla. Birbirimize dudester diyoruz diye birinin adını dudester koymuştuk. Kaydederken çok eğlenmiştik ve günler boyu herkese dinletmiştik övünerek. DI için okul sonrası geç saatlere kadar çalışıyorduk. Herkes çok bitkin düşüyordu, sinirlerimiz çok yıpranıyordu ama o yine hep gülüyordu.
Bilmiyorum ne zaman düşünsem aklıma gülerken geliyor Onurcan. Hep mutluydu, hep mutlu etmeye çabalıyordu. En son üç hafta kadar önce Kanada’dan döndüğümde havaalanında karşılamaya gelmişti beni. Kocaman sarılmıştım ona. 5 seneden biraz uzun senedir yakın arkadaşım, dolu dolu bir sürü anı biriktirdik. Birlikte hep dalgasını geçecek bir şeyler bulduk, hep güldük. Şuan da 19. doğum günümde bana aldığı canavarlı çorapları giyiyorum. Karşımda fotoğrafı var, geldiğim gibi odama astım hemen. İnan aklımdan hiç çıkmıyorsun kardeşim. Fazla erken oldu bu ayrılık; ama ben senin anılarını hep taze tutacağım. Huzur içinde uyu.